Pazar, Mart 15, 2009

HİKAYE


Hayatın içindeyken, hayata doğup senden başka hayat varmış gibi yaşamaya başladığın sanısına kapılırsın. Bu sanının içindeyken, neler olduğuna dair, kendi kendine bir hikaye yazmaya başlarsın.


Yazdığın hikayeye “ben” ya da “hayatım” dersin. Aslında sandıkların da, yazdığın hikaye de hayatın kendisidir. Yani hayat, onun ayrılmaz parçası olan seni kullanarak, kendi hikayesini yazar.


Hayat, yazdığı hikayenin adına hayat der. Bunu yaparken, kendine hayat derse eylem olamayacağı için “sen” e dönüşür. “Sen” de yaşadığın sanısıyla, hayatın yazdığı hikaye olursun. Bunun tamamında “sen” in kontrolün yoktur. Sadece sen olan hayatın kontrolü vardır.

Yaşadığını sanman için, hikayenin biryerlerine “sen” in kontrolünün olmadığını sanacağın zamana ölümü yerleştirir. Yoksa hep yaşadığını anlarsın ve o zaman hayat denen hikayenin yazılmasına gerek kalmaz. Öldüm sandığında hayatın kendisine karışırsın ve artık "sen" olarak eyleyemezsin.


Yazdıklarımı anlamaya çalışınca biraz karışıkmış gibi durur; yine de bildiğini bildiğim için ben yazmaya cesaret ediyorum. Yazdığım şey de “ben”im hayat sandığım hikayenin, “sen”i dahil etmesini sağlıyor. Tüm bunların sonucunda, “sen” le “ben” hayat dediğimiz yazılmış hikayeyi birlikte yaşadığımızı sanıyoruz. O zaman daha çok sanmamız mümkün oluyor.

Ne diyorum yani? Hikayeni yazmaya devam et! diyorum. Hayat böyle dememi söyleyerek, hikayeyi yazıyor.

2 yorum:

filozof dedi ki...

Dostum;
Sorum şu: İnsan ne zaman, yaşamın kendisinden farklı bir yaşam olduğu sanısına kapıldı ve egosunun farkına vardı? Egosunun farkına varması onda,kendisine ait bir yaşam ve kendisinin dışında da bir yaşam olduğu yanılgısına düşürmüş olmalı derim.O halde insan ne zaman egosunu yarattı? Ya da ego ne zaman insanın zihninde kendini gösterdi ve büyütmeye başladı her şeyi kendisinin hafızasına alarak diğerlerini reddetti? Buraya varabilir miyiz*

Adsız dedi ki...

very happy b.day.